Sayfalar

18 Ağustos 2012 Cumartesi

İYİ, KÖTÜ, ÇİRKİN - The Good, the Bad and the Ugly


İYİ, KÖTÜ, ÇİRKİN - The Good, the Bad and the Ugly

    Sinema tarihinin en önemli filmlerinden bir tanesi Western'i yeniden kodlayan, Kızılderili-Kovboy kıskacından çıkaran ve tüm o karizmasını katan Sergione Leone'nin yönetmenliğinde çekilen iyi, kötü, çirkin i ülkemiz tek kanallı zamanlarda TRT'nin pazar sineması kuşağıyla tanıdı. İyi, Kötü, Çirkin Robert Rodriguez'den, Quentin Tarantino'ya, Sam Peckinpah'tan Stephen King'e kadar birçok yazar, yönetmen ve oyuncunun kült filmi ve eserlerine, bir çok filme ilham kaynağı olan bir filmdir. Leonenin filmde kullandığı çekim teknikleri birçok filmde esin kaynağı olarak kullanılmıştır. Leone, bu filmde özellikle tercih ettiği geniş planlar, yakın yüz çekimleri, westernin sessizliğinin bozan sinir bozucu sesler (uluyan bir köpek, gıcırdayan sandalye, vızıldayan sinek) ve düello sahneleri ile mizansen yaratmada ne kadar usta olduğunu sergiledi. Film Clint Eastwood'u da oyunculuğunun ve şöhretinin zirvesine taşıdı.
   Müzikler Ennio Morricone'dan. Morricone'nun bu filmden önce yaptığı işler de muazzam fakat maestro bu filmde kendini aşıyor ve yıllarca hayran kalınacak parçalar besteliyordu. Kovboy deyince ağzımıza gelen ıslıklı melodiden bile yeter aslında ama düello sahnesinde çalan “The Trio”, Metallica konserlerinin vazgeçilmezi; “Ecstacsy Of Gold” (Tuco mezarlıkta koşarken çalan bu parça ile, sürekli dönen kamera ve uzayan notalar pek uyumludur) ve yer yer sürekli alttan alttan gelen “The Sundown” adlı parçalar mükemmeldir.

    Clint Eastwood ve Leone arasında büyük dostluk kurulmuştu ve "İyi" rolünü oynayacaktı. "Kötü" rolünde ise ilk düşünülen isim bir önceki filmde birlikte çalıştıkları Lee Van Cleef’ti. "Çirkin" için ise yine eski dostluklara başvuruldu, Gian Maria Volente düşünülüyordu, daha sonra Leone’nin favorilerinden Charles Bronson’a teklif götürüldü, Birkaç Dolar İçin'in ardından yine hüsranla dönüldü. En son olarak “Magnificent Seven”da (Muhteşem Yedili) kötü adamı oynayan Eli Wallach akla geldi. Canlandırdığı kaypak, adi ve komik karakter filmografisinin şüphesiz en dolgun rolü. Ama bundan da ötesinde bir filmde bu kadar iyi bir karakter çizilemezdi. Sanki onun için yazılmıştı.



   Amerikan iç savaşının sürdüğü yıllarda ödül avcılığı yapan iyi(Blondie-Clint Eastwood) beraber para kazandığı çirkin(Tuco-Eli Wallach) ile beraber savaş esnasında kaybolan altınların yerini öğrenir. Altınları almak için beraber hareket etmeleri gerekmektedir. Aynı altınların peşinde çirkin(Angel Eyes-Lee Van Cleef) de vardır ve sonunda üçünün yolu altınların olduğu yerde birleşir.
   Western türünün aslında Doğuya doğru yayılan Beyaz Adam’ın hikayesi olduğunu biliyoruz. Beyaz Adam’ın bu bakir topraklara “medeniyet” götürmesinin hikayesini daha önce pekçok kez görmüştük. Bu beyaz adam karşımıza hep “iyi” olarak çıkardı. Dirayetli, yalnız, risk alan, zorluklar karşısında yılmadan mücadele eden bu adam sonunda mutlaka amacına ulaşır, yerliler ya da haydutları öldürüp, adaletin tecelli etmesini sağlar ve köşesine çekilirdi. Bu film ise aslında bir haydut filmi. Zira filmin merkezinde yer alanların hepsi bir şekilde türün önceki filmlerinde karşımıza kötü olarak çıkıp ölümle cezalandırılan kişiler. Burada ise biraz ete kemiğe bürünüyorlar, aslında herkesin “ ya rahip ya da haydut olmak” gibi iki seçeneğinin olduğu bir dünyada, neden haydut olduklarının da anlatımını üstlenip, “intikam” alıyorlar.
    Çünkü western türünün gelişimine baktığımızda önceleri bir sınır olgusu görürüz. Beyaz adam bakir gördüğü topraklara doğru amansız bir bir yolculuğa çıkar ve bu sırada önüne çıkan Yerlileri öldürürdü. Ancak yerlilerin kökünü kazıyıp topraklar paylaşımı yapılıp, yerleşildikten sonra “medeniyet” adaleti çağırdı ve mülksüzlerin, durumdan mutsuz olanların haydutluğa evrilişi ve bu haydutların cezalandırılışını gördük. Sonraları posta arabaları ve tren yolları yoluyla bazen Batı’nın Doğu’ya bağlanışının hikayelerini izledik. En son ise bakirliğini çoktan yitiren, Büyük Okyanus’a dayanıldığı için gidilecek daha bir ötesi de olmayan, yeniden kendi içine hapsolmuş, kendi çirkefliği ile baş başa kalan Batı’nın hikayeleri kaldı geriye. İşte Spagetti westernler tam da bu can pazarını anlatıyor. İronik biçimde filme ismini veren İyi (Sarışın), Kötü (Melekgöz) ve Çirkin (Tuco)haydutlardır. Onları ne zenginlikler ne de adalet ilgilendiriyor. Sadece para. En önemli becerileri silah kullanma yetenekleridir. Ve “silahı dolu olanlar hayatta kalırken boş olanlar kazmaya devam” ediyor. Bu söz tüm western filmlerinin de bir özeti gibi. Eğer Melekgöz’ün kötü olması para hırsı idiyse aynı hırsa diğer ikisi de sahiptir. Eğer aralarında bir tek iyi varsa, kendisinin neden iyi olmadığını bilen Çirkin’dir bu. İşte tam da bu zıtlıklar, bu anti kahramanlar filmi değerli ve izlenir kılıyor. Bunu da üstün bir sinematografiyle yapıyor.
                                                                                            

    











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder